Güzel günler sana gelmez, sen onlara yürüyeceksin...
-Mevlana
#biriyihissetmeyolculuğu
Klinik Psikolog Ayşe Gençer
Her Durumda İyi Hissetmek Nasıl Olur?
İyi hissetmek konusu yazılarımda, paylaşımlarımın hemen hepsinde öne çıkardığım bir konu. Peki ama neden önemsiyorum, iyi hisset derken ne demek istiyorum,, hatta ne demek istemiyorum gelin biraz onu konuşalım bugün.
Hadi gelin ne demek istemediğimden başlayalım. Ben iyi hisset derken hayatta hep olumlu, keyifli duygular olsun demek istemiyorum. Her zaman her şey yolunda gitsin demek de istemiyorum. Hayatın gerçeğinde böyle bir şeyin mümkün olmayacağını biliyorum. Çok güzel bir dilek var, ayağına taş, gözüne taş değmesin diye. Kulağa çok hoş gelse de hayat böyle bir şey değil. Ayağımıza taş da değiyor, gözümüze yaş da. Okuduğum bir kitapta yaşam bir senfoniye benzetiliyordu. Bir senfonide, alçalan yükselen notalar, yavaş-hızlı çalınan notalar vardır. Bunların farklı oranlarda bir araya getirilmesi ile senfoni keyif verir bize, öyle güzel gelir kulağımıza. Düşünsenize hep yükselen notaların ya da hep yavaş çalınan notaların olduğu bir senfoniyi., keyif alır mıydık? Yaşam da böyledir. Farklı duyguların farklı zamanlarda, farklı yoğunluklarda karşımıza çıkmasıyla yaşam güzel. Her şey yokluğuyla anlamlı ve değerli. Eğer biz bunu böyle bilip böyle kabul edersek o zaman hayata farklı bir açıdan bakabiliriz.
Hayat ne kadar kontrol etmeye çalışsak da kontrolümüzün dışında ilerliyor. En kötü ihtimalle trafikte giderken bir araba kırıyor önümüze, hastalıklar var, önemli hastalıklar var, en nihayetinde ölüm var er ya da geç sevdiklerimiz için bir şekilde kapımızı çalan. Hayatın erken ya da geç, hiç ummadığımız bir döneminde olumsuz duygularla karşılaşabiliyoruz. Biz bunu kabul ettiğimiz zaman işte o hiç ummadığımız bir anda yaşam zorlayıcı deneyimlerle kapımızı çaldığı zaman onu daha kolay göğüsleyebiliyor, tolerans gösterebiliyoruz. O yüzden iyi hissetmek için atılacak ilk adım her türlü duygunun bir gün bizim de kapımızı çalabileceğini fark etmek ve kabul etmek ve elbette çalacağı zamanlar için bu durumlara hazırlıklı olmak.
Nasıl ki bir depremden önce binanın analizini yaptırıyorsak, depreme dayanıklı mı değil mi diye bakıyorsak bizim de yaşayacağımız duygusal depremler için kendimizi hazırlamamız gerekiyor. Hayatta bazen kasırgalar esiyor, bazen fırtına, bazen ve bazen sadece hafif bir rüzgar esiyor öyle değil mi? Rüzgarın şiddeti yönü ne olursa olsun, biz o rüzgara karşı hazırlık yaparsak hazır bir şekilde beklersek onu o zaman fırtına ile karşılaştığımızda ne yapacağımızı bildiğimiz için onu daha kolay göğüsleyip fırtınanın içinden çıkabiliyoruz. Bazen az bir yara bazen de hiç yara almadan çıkabiliriz. Bunun için sağlıklı yanımızı önceden beslememiz, psikolojik dayanıklılığımız artırmamız gerekiyor.
Sağlıklı baş etme yöntemleri geliştirmek, o beceriyi kazanmak, çözüm üretmek, problem çözme becerilerimizi ilerletmemiz gerekiyor. Her şeyden önce kendimizi tanımamız, düşünce kalıplarımızı fark etmiş olmamız gerekiyor. Şuna benzetebiliriz. Soğuk havada dışarı çıkarken ne yapıyoruz? Dışarıda bir soğuğun bizi karşılayacağını bildiğimiz için üstümüzü ona göre giyiniriz, dışarı çıktığımızda soğuğu yüzümüzde hissederiz, etkilenebiliriz ama ama bizi zor durumda bırakacak bir şey yaşamayız, çünkü hazırlıklıyızdır. Psikolojik olarak da bunu yapabiliriz. Bizim en ihmal ettiğimi şey belki de bu. Diğer pek çok şeyi ihmal etmiyoruz ama kendi duygusal durumumuzu, sorun yaşamadan önce toparlamayı önemsemiyoruz belki de.
Hayatta yeteri kadar gerçek üzüntüler, gerçek acılar kaygılar var, Bazen biz sağlıklı yapımızla yara almadan yaşayabiliriz belki ama bazen de şöyle oluyor. Biz gerçek üzüntülerden kaygılardan ayrı o üzüntüleri kaygıları artırılmış korkular, artırılmış kaygılar olarak yaşayabiliyoruz. Bunların sebebi düşünce yanlılıklarımız, yani düşünce hatalarımız. bir şiddetindeyse bir üzüntü biz onu düşünce hatalarımızla 3-5 hatta 10 şiddetinde hissedebiliyoruz. ya da yok yere bir kaygı üzüntü yaşayabiliyoruz, Bu nedenle kendi düşünce kalıplarımızı tanımak iyi hissetmek yolunda atılan önemli bir adım.
İyi hissetmek sadece sıkıntılı zamanlarda değil, sıradan günlerde nasıl olur onu düşünelim mi biraz da. Biz sıradan bir günde aslında sıradan bir günü yaşıyor olmanın nimet olduğunun farkında olmadan yaşıyoruz. Gece olup da lambayı kapatırken derdimiz olmadan lambayı kapattığımızıın çok zaman farkında değiliz. Başımızı yastığa koyduğumuzda sabah ola hayrola diye gamla yatmadığımız zamanların çok farkında değiliz. Oysa bunu söylemeden başımızı yastığa koyduğumuzun farkında olmaz bize kendimizi gerçekten iyi hissettirir.
Bazen yaşan radyodan çalan güzel, keyifli bir müzik gibidir, her şey yolunda gider. Sonra radyoda bir parazit duyulur, müziğin keyfi kaçar hayatın keyfinin kaçtığı gibi. Bir frekans ayarlamasıyla nasıl müziği eski keyifli haline getirebiliyorsak işte bunu yaşamımızda da yapabiliriz. Bazen biraz zor bazen biraz kolay ayarlama ile hayatımız yine o keyifli ritmine akışına dönebilir.
İyi hissetmek gerçekten mümkün, önündeki engelleri kaldırabildiğimiz zaman...
Nasıl Düşünürsen Öyle Hissedersin
Düşüncelerimiz, duygularımız ve davranışlarımız arasında bir etkileşim vardır ve bu etkileşim bir döngü içinde devam eder. Gelin bu nasıl oluyor beraberce bakalım.
M.S. 50-135 yılları arasında yaşayan Epiktetos yaşadığımız olaylarda bizi rahatsız eden şeyin olaylar değil o olaylara ilişkin görüşlerimiz olduğunu söyler. Bu görüş sonrasında pek çok düşünür tarafından desteklenmiş, farklı şekillerde ifade edilmiş. Örneğin Shakespeare "İyi ya da kötü diye bir şey yoktur. Düşünce onu öyle yapar." O günlerde felsefi bir görüş olarak dile getirilen bu düşünce günümüzde bilimsel bir geçerliliğe sahip. Çünkü binlerce kişi üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar bize gösteriyor ki düşüncelerimiz, duygularımızı ve davranışlarımızı etkiliyor. Bu bilginin psikolojideki yerini matematikteki dört işleme benzetirim, öyle temel bir konu. Biraz daha yakından bakalım.
Gün içinde aklımızdan binlerce düşünce geçer. Bunların içindeki olumsuz düşünceler kendimizi kötü hissetmemize neden olur. Davranışlarımızı etkiler olumsuz bedensel duyumlara neden olurlar. Biz bu düşünce, duygu, davranış döngüsü içinde herhangi birini değiştirirsek bu diğerlerinin de değişmesine etki ediyor. Eğer daha işlevsel düşünürsek daha iyi hissediyoruz ve bu bizim ne yaptığımızı etkiliyor ve olumsuz bedensel duyumlara neden oluyor. Bazen olumsuz duygu ve düşüncelerimiz çok güçlü oluyor bizi ele geçirir, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. Eğer bu olumsuz duygu ve düşünceler güçlenirse ve sürekli olursa bizi durdurabilir ya da bazı şeylerden kaçınmamıza neden olabilir.
Biz eğer bu kısır döngünün içine bir girersek oradan çıkmamız biraz zor oluyor. Oradan çıkmak için kendi, duygu, düşünce, davranış döngümüzü tanımak , olumsuz düşünce kalıplarımızı anlamak önemlidir. Eğer biz olumsuz düşünce kalıplarımızı tanıyabilirsek o zaman biz o döngüden çıkış için bir kapı aralamış oluyoruz. Onlar yerine sağlıklı, işlevsel alternatif düşünceler geliştirebilirsek bu döngü kırılıyor daha iyi hissediyoruz, olumsuz bedensel duyumlarımız gidiyor bunlar davranışlarımızı ona göre şekilleniyor ve böylelikle kendimizi daha doğru ortaya koyabiliyoruz.
Bir örnekle açıklayalım:
Örneğin iş görüşmesine giden bir kişiyi düşünelim. Kişi iş görüşmesine giderken beni nasılsa almayacaklar bu işe, boşuna gidiyorum görüşmeye diye düşünürse kişi kendisini nasıl hisseder? Muhtemelen üzgün, umutsuz, çaresiz hisseder. Bu duygular kişinin enerjisine, duruşuna, beden diline etki eder. O duruşla ve o inançla yaptığı konuşma ile de muhtemelen işe alınmaz. Sonra ben dememiş miydim beni işe almayacaklar, asla bir işe giremeyeceğim diye inancı pekişir ve döngü böyle devam eder, döngüden çıkması kişinin zordur. Oysa "Beni işe almayacaklar" düşüncesinin yerine alternatif düşünce geliştirirse o zaman kişinin duygusu, kendini ifade edişi sonucu değiştirecektir.
Alternatif işlevsel düşünceleri üretmek bazen biraz kolay olur, bazen biraz daha zor olur, daha fazla çaba gerektirir. Nihayetinde olumsuz düşüncelerimizi tanıyıp onlara alternatif işlevsel düşüneler üretmek bizim iyi hissetmek yolunda atacağımız önemli bir adımdır.
İyi Hissetmenin Farklı Yolları
Hayatınızda başa çıkmaya çalıştığınız bir sorun mu yaşıyorsanız iyi oluşunuza katkı sağlayacak farklı yöntemler de var. Bunlar arasında sinema, öykü ve kitaplardan bahsedebiliriz. Sadece bir kitap okumak, bir film izlemek bile kişinin yaşamında olumlu etkiler olmasına fırsat yaratabilir. Kişi yaşadığı sıkıntı ve ona bağlı olarak gelişen zorlayıcı duygularını onları ya da benzerlerini yaşayan başkaları da olduğunu görüp sorunla arasına mesafe koymasına, böylelikle kendisini daha iyi tanımasına ki kişi izlediği film okuduğu kitapta kendini kahramanlarla özdeşleştirebilir ve bu özdeşleştirme ile hem kendisinin hem de çevresinin davranışlarına dair farkındalık geliştirebilir, içgörü kazanabilir, bazı sorunlar hakkında bilgi sahibi olmasına fayda sağlayabilir, sağlıklı iletişim becerileri ve farklı baş etme yöntemleri geliştirmesine, algılamalarını düzenlemesine, aynı soruna dair farklı anlamlandırmalar, yorumlamalar olabileceğini görüp dolayısı ile bunlarla birlikte sorunun çözümüne katkı sağlayabilmektedir. Bir film ya da kitapta olaylar başka kişilerin başından geçtiği için bu kişinin sorunlarını kabul etmesi ile ilgili direncini kırıp kabul etmesini kolaylaştırabilir. Kişiler bazen yaşadıkları şeyi ,duygu ve düncelerini ifade etmekte zorlanırlar. İşte filmler, kitaplar, öyküler bu gibi durumlarda duygu ve düşüncelerin gün yüzüne çıkıp ifade edilmesinde de işlev
görürler.. Ayrıca kabullenmesi kişiye zor gelen durumların ve duyguların kabul edilmesini kolaylaştırabilir, probleme ilişkin farkındalık kazandırabilir. Filmi izlerken savunmalarımızın farkına varabiliriz ve bu zihnimizin bir yerinde yer eder. Bu farkındalık değişim için önemli bir andır. Kişi yaşadığı sorunlarda, alınacak kararlarda çok çeşitli seçeneğin olduğunu görür ve bu kişiye farklı seçeneklerden birini seçebileceğini göstermesi nedeniyle kişiyi daha özgür hissettirir. Sonu olumlu olan, ya da olay içinde ekonomik ve sosyal konumu bir anda ya da belli bir zaman içinde değişen kahramanlarla kitap, öykü ya da filmler ayrıca kişinin umut besleme duygusunu geliştirebilir. Kişi izlediği filmdeki çözüm yollarını kendi davranış repertuvarına alabilir. Okuyucu kitapta karakterlerin sorunlarla nasıl baş ettiğini gözlemlerken farkında olmadan kendi duygusal kapasitesini artırır ve bu kendi sorununu anlamasına önemli bir katkı yapar. Yaşadığı sorunlarla yüzleşebilir, yaşadığına benzer bir sorunla yüz yüze kalarak kendi baş etme yöntemlerini harekete geçirebilir. Kişi yaşadığı sorunların aynısını ya da benzerlerini başkalarının üzerinde gördüğünde kendi sorunlarına dışarıdan bakabilme becerisi de kazanabilir. Sorunları bir tek kendisinin yaşamadığı, her insanın yaşayabileceği ve bunun dünyanın neresinde olduğunla çok da değişmediğini ve bazı sorunların evrensel olduğunu, dünyanın farklı yerindeki insanların da benzer sorunlarla mücadele ettiğini görür. Bu kişiye yaşadığı sorunun varoluşsal bir sorun olmadığını göstermesi açısından önemlidir.
Okumak ya da film izlemek terapi edici etki ortaya çıkarabilir ancak daha derinleşmiş ve baş etmesi zor durumlarda bir uzmanın desteği kişinin sorunlarını aşmasında gereklidir. Kişinin kendi başına süreci yönetmeye çalışması zor ve yorucudur, bir uzmanın sürece müdahale etmesi gereklidir.
Özetle kişi izlediği bir film, okuduğu bir kitap ya da öyküden olumlu etkilenmesi için bazı adımlar vardır. Bunlar kişinin kendisiyle benzer sorunlar yaşayan kişi ile arasındaki benzerlikleri görmesi, film/öykü/kitaptan çıkardığı anlamı kendi sorunlarına uygulanabilirliği ile ilgili görüş kazanması, bu sayede duygusal rahatlamayı yaşaması ve içgörü kazanarak kendi çözümlerini bulmaya başlamasıdır.
.Bir problemle karşılaştığında kişi o sorunu yaşayan bir kendisi var sanar. Filmler, öyküler, kitaplarla bunun böyle olmadığını, o sorunlara benzer sorunların evrensel olarak yaşanabildiğini görür. Kendi davranış ve istekleri hakkında farkındalık geliştirir, kazanır. Bütün bu süreçler kişinin kendilik kavramına olumlu etki eder ve olayları ve kendini daha nesnel görmesine yardımcı olur. Sorunları nedeniyle üzerinde hissettiği duygusal ve düşünsel baskı diner ve kişiye problemi hakkında daha rahatça konuşabilmesi için imkan yaratır ve kişinin probleminin üstesinden gelebilmesi için çözüme katkı sağlayacak adımlar geliştirmesine sorundan çıkmak için sadece tek kapı olmadığını gösterir. Kişi filmin/kitabın/öykünün sonuna geldiğinde ben olsaydım şöyle yapardım dediği aşamaya gelir. Bu sayede problem çözme becerilerini geliştirerek öz denetimini artırır.
İlişkilerde Çatışmaya Götüren Davranışlar
İlişkilerde çatışma yaşanmasına neden olan kişinin çok zaman farkında olmadığı bazı düşünce ve davranış kalıpları vardır. Bunların farkında olmak bir çatışmayı engellemek ya da yönetmek konusunda bize yardımcı olur.
Gelin şimdi hangi düşünce ve davranış kalıplarının bizi bir çatışmanın ortasına ittiğine ya da çektiğine bakalım.
- “Kendi haklılığına" ve "diğerinin haksızlığına" odaklanmak ve "ben hata yapmam, yanılmam", "sen hata yapıyorsun, yanılıyorsun" inancı ile "sorunu ben yaratmadım" tutumu sergilemek,
- Karşıdaki kişiyi ayıplamak, kınamak, suçlamak,
- "Her zaman" ya da "asla" genellemeleri ile karşıdaki kişiyi suçlayıcı, aşağılayıcı bir tutum içinde olmak,
-“Çözüm umudu yok" "Boş yere umutlanma" gibi sözlerle sorunlu durumlar karşısında umutsuzluğa düşüp çözüm aramadan pes etmek- Sorunu çözmeye çalışanları eleştirmek, sorun yaratan durumları çözmek için çaba harcamak yerine dudak büküp küçümseyerek çaba gösterenleri küçümsemek
- "Bütün suç bende" deyip kendini kabahatli göstererek çaba göstermekten kaçınmak için
çözüm arayanlara engel olmak;
- Sorunlara kusurlu davranışların yol açtığını kabul etmemek,
- Karşısındaki sorunlardan bunalmış, kızgın kişinin sorunlarını anlamadan dinlemeden yersiz girişimlerde bulunarak yeni sorunlar yaratmak ve yaratılan sorunlar için başkasını suçlamak,
- Gereksiz, gerçek dışı savunmalar yaparak yanlış yere eleştirildiğini söyleyip durumu sürdürmek,
- Sorunları kabul edip çözüm aramak yerine hak, hukuk, adalet gibi soyut kavramlarla sorunun yön değiştirmesini sağlamak.
- Sorunun çözümünde gerçekleştirilmesi mümkün olmayan güç amaçlar edinmek, çözemeyeceğini düşündüğü noktada sorunu inkar etmek